5 Kasım 2024

“AĞUSTOS’TA SUYA GİRDİK, BALTA KESMEZ BUZ OLDU”

Ramazan Kara

Ağustos ayı gelince ben, “Bu ne biçim ay?” diye düşünürüm. Öğrenci yerleştirme sonuçları, bu ayda açıklandığı için, bir yandan sevinç bir yandan hüzün yaşanır.
Benim ailem için de ağustos ayının, acısıyla-tatlısıyla ayrı bir yeri vardır. Aile olarak en büyük acıları da sevinçleri de ağustos ayında yaşadık çünkü.
Ağustos’un ilk günü olan 1 Ağustos’ta yeğenim doğdu. Son günü olan 31 Ağustos’ta ise yeğenime ve oğluma adını verdiğimiz kardeşim öldürüldü.
Ağustos’un baştan dördüncü günü 4 Ağustos’ta oğlum, sondan dördüncü günü olan 27 Ağustos’ta kızım doğdu.
Ağustos’un baştan sekizinci günü, 8 Ağustos’ta, 7 Ağustos’ta ölen ağabeyimi toprağa verdik. Sondan sekizinci günü olan 23 Ağustos’ta bir yeğenim daha doğdu.
Ağustos ayında ne yapacağımızı bilemediğimiz gün, 10 Ağustos. 10 Ağustos; ablamın evlendiği, annemizin aramızdan ayrıldığı gün çünkü.
14 Ağustos, yeğenimin kızının doğum günü.
17 Ağustos 2004, emekliye ayrıldığım gün.
Kurtuluş Savaşı’nda ölen dedemle aynı cephede savaşanlar “Düşman çok fazlaydı. Çok şehit verdik. İlerlerken şehitlerin üzerine basmamak için boş yer arıyorduk” diyerek anlattığı için dedemin Çanakkale’de şehit düştüğünü sanıyorum. Ancak ağustos ayıyla bu kadar içli dışlı olunca “Acaba dedem, Büyük Taarruz sırasında mı, şehit düştü?” diye düşünmeden edemiyorum.
Babam ve kardeşleri babasız, bizler dedesiz büyüdüğümüz için üzgün, vatanımızı düşmanlardan kurtaranlardan biri de dedemiz olduğu için gururlu ve mutlu olan biz, çok farklı duygular yaşıyoruz.
Her ağustos ayında; doğum, evlilik, ölüm karşısında yaşadığımız duygular birbirine karışıyor.
Yaz günü serinlemek için suya girmek istersin de “Kara bahtım, kem talihim” diyerek başladığınız türküye “Ağustos’ta suya girsem/ Balta kesmez buz olur” diye dizeler eklersiniz ya bizimki de öyle bir şey olsa gerek.
Ağustos’ta doğar, ağustosta ölür olduk çünkü.
Bir türkümüzde “Bir yanımız bahar bahçe/ Yaprak döker bir yanımız” diyor ya Ağustos ayı, bizim için öyle bir şey işte.
Kızım, bir yazısında “Bir elim boncuk boncuk terlerken diğer elim buz kesiyor” diye yazmış. Biz, -aile olarak- o duyguyu en çok, ağustos ayında yaşıyoruz.
Her ağustos ayına; yeğenimin doğum gününü kutlayarak sevinçle girip kardeşimin katledildiği günün acısıyla çıkmamız “Anlatılmaz, yaşanır” türden duygular.
Yazıma başlarken dikkat çektiğim gibi; liselere ve üniversiteye yerleşme sonuçları -her yıl- ağustos ayında açıklandığı için ağustos ayını, ülkemizin geleceği olan gençler de sevinç ile üzüntü karışımı bir duyguyla yaşıyor. Aileler de öyle.
Gençlerimizin büyük bir çoğunluğu, liseyi bitirip işsiz kalıyor. O işsiz gençlerden bir kısmı, üniversite kazanamadığı için iş aramaya başlıyor ama pek çoğu iş bulamıyor.
Üniversite kazanan gençlerimiz ise; nereyi kazandığını öğrenir öğrenmez “Acaba, üniversiteyi bitirdiğimde iş bulabilecek miyim? Yoksa liseyi bitirdiğim günkü gibi işsiz kalacağım ve yaşamımı, bu kez daha tahsilli işsiz olarak mı sürdüreceğim?” diye düşünmeye başlıyor.
Üniversite kazanan her öğrencimizi kutlarken; onlar, üniversiteyi bitirinceye kadar çalışabilecekleri alanların oluşturulmasını diliyorum.
İşsiz kalan her genç, kalkınmamıza vurulan birer darbedir çünkü.
Sınav sonuçları açıklanmadan önce, velilerin yaşadığı duyguya değinmeden geçmek olmaz herhalde.
Veliler, çocukları için “Üniversiteyi kazanamaz da bunalıma girerse” ve “Üniversiteyi kazandığında terör örgütlerinin veya tarikatların ağına düşerse” sorularına yanıt bulamamanın çıkmazı içesinde çırpınıyor.
Bizim “Yahu biz, ağustos ayında sevinelim mi, üzülelim mi?” sorumuz, üniversite sınavına giren veliler için “Yahu bizim çocuğumuz, üniversite kazanmalı mı, kazanmamalı mı?” sorusuna dönüşüyor yani.
Bu yıl, bu sorulara “Yanlış hesaplama düzeltilince; üniversite kazanan çocuğumuz açıkta mı kalacak? Yoksa, kazandığı üniversiteye kayıt hakkını mı, kaybedecek?” sorusu da eklendi.
“Bu soruyu soranlar, ÖSYM yetkililerinin, özür dileyen açıklamasından sonra ne düşünüyor?” diye çok merak ediyorum. Yetkililerin, ne yapacağını da merak ediyorum ama…
“Ağustosta suya girsem, balta kesmez buz olur” diye türkü söylemeyeceklerine göre ne yapmayı düşünüyorlar acaba?
Gerçekten, çok merak ediyorum. Siz, merak etmiyor musunuz?(17.08.2017)