2 Kasım 2024

DEPREM GERÇEKLERİ ve KEŞKELER

Ramazan Kara

Aşağıdaki yazıyı, 06.11.2020 tarihinde yazmıştım. “O günden bu yana, nelerin değişip nelerin değişmediğini” değerlendirelim diye, olduğu gibi yayınlama gereği duydum.
Birkaç gün önce yaşadığımız deprem ile ilgili olarak da, yarından sonra yazacağım.
Bildiğiniz gibi, birkaç gün önce İzmir ilimizde -AFAD’a göre 6.6, Kandilli’ye göre 6.9, Amerika Birleşik Devletlerine göre 7.0, İspanya ve Yunanistan’a göre 7.1 şiddetinde olduğu için- şiddetini, net olarak bilemediğimiz bir deprem oldu.
Depremin ardından; 2011 Van depreminden sonra yazmış olduğum -önceki gün ve dün yayınlanan köşe yazılarımda belirttiğim- olumsuz tutumların sürmesini utanarak izledim.
Depremden sonra ortalığı bulandırmak ve toplumsal huzuru bozmak isteyen şartalanların, İzmir halkı ve alevi yurttaşlarımız için sosyal medyadaki utanç veren paylaşımları nedeniyle yazımı “Ben, ancak ve yalnız insanım. Dini inancım, etnik kökenim ve diğer şeyler ise bir takım ayrıntılardır” diyerek sürdürmek istiyorum.
İnsan olan veya insan olduğuna inanan hiç kimse, depremde ölenler için sevinmez, sevinemez. Sevinenler, insan değildir ve insan olamaz yani.
Depremden sonra, gurur duymamıza neden olan şeyler de oldu.
Belediyelerin; anında çadır kurması, yemekhaneler açması, seyyar tuvalet ve banyoları hizmete sunması -asli görevlerinden biri olsa da- hepimizin içini rahatlattı.
O yörede oturan halkın “Deprem nedeniyle evlerinde kalamayacak olanlara evlerimizi açıyoruz” demesi ve birçok otel sahibinin ücretsiz konaklama sağlaması, insanlığın ölmediğinin en önemli kanıtıydı bence.
Orada bulunan lokanta ve cafelerin, hiçbir ücret almadan hizmet vermesi ve kurtarma ekibine halkın sağlamış olduğu kolaylık ve ettiği hizmete hayran kaldım.
Depremden 64 ve 91 saat sonra bile enkazdan canlı çıkarmayı başaran kurtarma ekipleri ve adını, aşağılık insanlar için kullandığımız köpeklerin üstün hizmet ve başarısının önemini anlatacak söz bulamıyorum.
Depremden sonra telefonla aradığım, Dünya Yörük Türkmen Birliği Federasyonu genel başkanı -yakın akrabam- Mustafa Kuş’un “Ağabey, İzmir’e, bir tır dolusu sebze ve meyve gönderdik” sözü karşısında, ayrı bir mutluluk yaşadım.
Depremden hemen sonra, cumhurbaşkanı yardımcısının ve birkaç bakan ile değişik muhalefet partilerinin genel başkanlarının bölgeye akın etmesi, elbette olumlu bir tutumdur
Ancak, bana göre; devletin sorumluluk makamlarında bulunanların ve siyasi parti temsilcilerinin, enkazın olduğu yere gitmek yerine bir kriz merkezinde buluşarak ortak hareket etmesinin daha yerinde bir tavır olacağına inanıyorum.
Enkazın olduğu yere gitmeleri; hem vali ve kaymakam gibi idari amirler ile belediye başkanları ve gövenlik gürevlilerinin işlerini rahat yürütmelerine engel oluyor hem de enkazda çalışma yapanların işlerini zorlaştırıyor.
Orada oluşacak kalabalığın yanında, çok hafif bir sesin -hatta bir çıtırtının bile- yaşam kurtaracağı bir ortamda –ister istemez- gürültüye neden olunuyor çünkü
Oraya gidenlerin, kurtarma çalışmalarına –hiç istemedikleri halde- nasıl zarar verdiklerine değindikten sonra “Birbirleriyle karşılıklı atışmalarına değinmesem ayıp olur” diye düşündüğüm için çok kısa da olsa bir şeyler yazacağım.
Cumhurbaşkanı yardımcısı –bana göre hiç gereği yokken- 1999 Marmara Depreminde yapılamayanlardan söz ederken; o zamanın başbakanı Sayın Bülent Ecevit’i eleştirdi. Aynı zamanda şimdiki ittifak ortağı, o dönemin başbakan yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli’yi de eleştirdiğini anlayacak kadar zeki biri olduğuna göre “Ne yapmak, nereye varmak istiyor?”
Marmara Depremi olduğunda bakan olan Sayın Sadettin Tantan ve Sayın Yaşar Okuyan, “O zaman alınan önlemleri ve şu andaki kurtarma ekiplerinin o dönemde kurulduğunu” açıkladığı için ben, şimdilik “Sayın Fuat Oktay, keşke; Marmara Depremi ile İzmir Depremini kıyaslamak yerine 2020 yılında 6.0 şiddetinden daha büyük depremlerde, Dünya’da 168 insan öldüğünü anımsayıp bunların 155’inin bizim vatandaşımız olmasının nedenlerine kafa yorsaydınız” diyorum.
Sayın Devlet Bahçeli “Keşke birkaç metrekare daha fazla pay alma uğruna riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi” derken “Ne yapmak, nereye varmak istiyor?”
Sayın Devlet Bahçeli, benim de destek verdiğim “Askıda ekmek” kampanyası başlattığınız yoksul vatandaşlar, metrekare hesabı yaparak mı ev sahibi oluyor? Yoksa, başını sokacak bir delik bulma mantığıyla mı?
Kızılay’ın, depremden hemen sonra; oradaki mağdurlar için yapabileceği -daha doğrusu yapması gereken- şeylerden önce vatandaşlara mesaj yazarak bağış istemesine diyecek söz bulamıyorum.
Her depremden sonra sorulan “Deprem Vergisi olarak toplanan paralar nerede? sorusunun yanıtsız kalışı ve o paralarla gereken önlemlerin alınmayışına hiç kimse bir şey diyemiyor.
O nedenle, yazımı “Keşke…” diye başlayıp sonunu getiremeyerek bitiriyorum.