15 Aralık 2024

Kılıçdaroğlu, Konya’da Çiftçi ve Muhtarlar Buluşması’na Katıldı

28927666-19f4-44fd-90bc-763e5ed51e5b

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Konya’da Çiftçi ve Muhtarlar Buluşması’nın açılışında konuştu. CHP lideri Kılıçdaroğlu, daha sonra vatandaşlardan gelen soru ve talepleri dinleyerek çözüm önerilerini anlattı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantının öneminden bahsederek, “Bu toplantı, siz ne kadar önem veriyorsunuz bilmiyorum, benim için çok önemli bir toplantı. Bu toplantı, ‘neyi ne kadar yapacağız’ toplantısıdır. Bu toplantı, sıradan bir parti toplantısı, karşılıklı slogan atalım toplantısı değil. Karşılıklı oturacağız konuşacağız, yeri gelirse oturacağız helalleşeceğiz. Bizim de eksikliğimiz var. Bunları da söyleyeceğim” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle:

Beni dikkatle dinlemenizi isterim. Bu toplantı siz ne kadar önem veriyorsunuz bilmiyorum, benim için çok değerli bir toplantıdır. Bu toplantı oturup konuşma, neyi nasıl yapacağımız toplantısıdır. Bu toplantıyı sıradan bir toplantı, sıradan bir parti toplantısı, karşılıklı sloganlar atalım toplantısı değil. Bu toplantıda oturacağız, konuşacağız, yeri gelirse de oturacağız helalleşeceğiz. Bizimde eksiğimiz var, onları da söyleyeceğim.

“Üreten herkesin kazanması lazım”

Şimdi Konya’dayız, Mevlana’nın kentindeyiz. Adaleti dağıtan Mevlana, Mevlana Hazretlerinin olduğu yerdeyiz. Sabah uğradık, duamızı okuduk ve yola çıktık. Aynı zamanda burası bir Selçuklu kentidir, bir cumhuriyet kentidir. 5 üniversitesi var buranın. Toprak olarak, tarım toprağı olarak Türkiye birincisidir. Hollanda’dan büyük bir ilimizdir burası. Çalışkan insanları var, özverili insanları var. Taşı sıksa suyunu çıkaracak insanlarımız var. Alın teri döken insanlarımız var. Çalışan herkesin kazanması lazım, üreten herkesin kazanması lazım. Zarar etmek olmamalıdır. Önce çiftçi kardeşlerime sesleneyim. Sizler üretmezseniz 81 milyon aç kalır. Gücünüzü bilin. Yaptığınız çabanın ne kadar değerli olduğunu bilin. Pancarından tutun buğdayına kadar, koyunundan tutun mandasına kadar. Canlı cansız ne varsa üretiyorsunuz. Ürettiğiniz her şey 81 milyona gidiyor, 81 milyonu besliyorsunuz. Dolayısıyla sizin gücünüz farklı bir güç. Siz gücünüzün farkında olduğunuz sürece eğer siyasal iktidarlar sizin emeğinize, sizin alın terinize değer vermeyip, hakkınızı teslim etmezlerse, siz onlara rahatlıkla şunu söyleyebilirsiniz, hakkım olanı vermedin, sandığa geliyorum, sandıkta bende sana ders vereceğim, ben bunu bekliyorum sizden. Demokrasi budur. Nedir hakkınız, tarım kanunu var madde 21, açık ve net söylüyor. Her yıl çiftçiye milli gelirin en az yüzde 1’i oranında destek verilir. Verilebilir değil verilir diyor, emredici hüküm. Hukukçu arkadaşlarım bilirler, verilir deyince ortası yoktur bu işin. Peki bugüne kadar, bu kanun 2006’da çıktı. 2006’dan 2022’ye kadar her yıl milli gelirin en az yüzde 1’ini aldınız mı? Hiç almadınız. Hesabını yaptık, çiftçinin 2006’dan buyana var olan hükümetlerden, Türkiye’yi yöneten hükümetlerden 211 milyar lira alacağı var. Eski parayla 211 katrilyon lira alacağı var. Soru 1, Türkiye Büyük Millet Meclisi görevini yapmış, kanunu çıkarmış, en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek vereceksin demiş, rakam belli, milli gelir belli, milli gelirin yıllık artışı belli, yüzde 1 niye verilmez? İlk kim gelirse gelsin, önünüze oy istemek için hangi siyasetçi gelirse gelsin, şu soruyu soracaksınız, benim hakkım olanı niye bana vermediniz arkadaş, hakkım olanı niye vermediniz? Sen benim hakkımı kime verdin? 211 milyarı kime verdin? Üreten benim, tarlaya giden benim, çoluk çocuk, karı koca çalışan benim, güneşin altında olan benim, sabahın köründe tarlaya giden benim, çalışan benim, üreten benim, yüzde 1 hakkımı sen kime verdin arkadaş? Niye bana vermiyorsun? Ben biliyorum ama bu soruyu sormanızı istiyorum değerli arkadaşlarım. Siz sadece kendi adınıza sormayacaksınız bunu, Kars’taki çiftçi içinde soracaksınız, Ege’deki çiftçi içinde soracaksınız, Antalya’daki çiftçi içinde, seracı içinde, besici içinde soracaksınız. Çünkü hepiniz üretiyorsunuz. Ve şu soruyu sorun, Konya, deyin ki ben Konya’da üretiyorum, toprak olarak Türkiye’nin en büyük tarım alanına sahip tek başına Konya. Hollanda’dan büyük, Hollanda devletinden daha büyük bir il Konya, toprak olarak. Nasıl oluyor da

“Benim kavgam sizin kavganızdır”

Hollanda yıllık 180 milyar dolar tarım ürünü ihraç eder, biz dışardan pamuk alırız, dışardan nohut alırız, dışardan mısır alırız, dışardan yağ alırız, dışardan et alırız, dışardan mercimek alırız, niçin? Toprak mı yok? Var. Güneş mi yok? Var. Her şey var. İnsan mı yok? Var. O zaman niye bu tablo var? Bunu da sorun. Her birimizin sorumluluğu var. Benim sorumluluğum var, ben bunu biliyorum. Sorumluluğumun ağır olduğunu da biliyorum. Benim kavgam sizin kavganızdır. Benim hak aramam, sizin hak aramanızın nedenidir. Sizin hakkınızı, hukukunuzu arıyorum. Benim saraylarda oturmak gibi bir niyetim yok. Bir daha söylüyorum, saraylarda oturmak gibi bir niyetim asla olmayacaktır. Bu millet, halk nasıl mütevazı yaşıyorsa, devleti yöneten insanında öyle mütevazı yaşaması lazım. Milletten kopuk bir siyasi anlayış olmaz. Sen milletin terini koklamadan, milletin derdini anlayamazsın. Milleti dinlemeden milletin derdini anlayamazsın. Çiftçiyi dinlemeden çiftçinin derdini anlayamazsın. Her birimizin sorumluluğu var. Bunları söylüyorum ama beyefendiyi sarayı taşıyan sizsiniz, götüren sizsiniz, oy veren sizsiniz, şikayeti bana yapıyorsunuz. Bende şikayeti size yapıyorum. Ve düzelteceğiz. Sadece kendimiz için değil, evlatlarımız içinde düzelteceğiz. Anneyi düşünün, babayı düşünün, oğlunu üniversiteye gönderiyor. Üniversiteden mezun, kızı oğlu, diyor kim bana iş verecek. Nerede çalışacak bunlar? 10 milyonun üzerinde işsizimiz var, 10 milyon. Yazık günah değil mi bu çocuklara? Torpili olan işe giriyor, torpili olmayan gariban işsiz, evladı işsiz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın önüne niye gittim? Sizin evlatlarınız için. Matematikte Türkiye yedincisi olmuş düşünebiliyor musunuz? Matematikte binlerce kişi arasında Türkiye yedincisi olmuş. Yazılıyı kazanıyor, sözlüde torpil yok, onu eliyorlar, yerine başka birisini getiriyorlar. Bu adalet midir? Bu vicdan mıdır? Bu ahlak mıdır? Bu devleti yönetmek midir? Bu devleti adaletle yönetmek midir? Sizin hakkınızı, evlatlarınızın hakkını savunmak için oraya gittim ve onlara çağrı yaptım. Yazıktır günahtır. Konya’dayız değil mi? Mevlana’nın kentindeyiz. Adaleti arayan Mevlana’nın kentindeyiz. Devlet neyle yönetilir, adaletle yönetilir. Devletin dini adalettir. Adalet, kainatta adalet üzerine inşa edilmiştir. Yüce Yaradan kainatı adalet üzerine yaratmıştır. Herkesin adalet hakkı vardır. Kurdunda kuşunda adaleti vardır. Onlarında bu coğrafyada beraber, bizimle beraber yaşamaya hakları vardır. Dünyanın bütün nehirleri adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez diyor Sadi. Bir daha ifade edeyim, Dünyanın bütün nehirleri adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez. Hepimiz adalete susadık. Adalet istiyoruz artık ülkemizde. Çok kamplaştık, çok kavga ediyoruz, çok ayrıştık, komşumuzun inancını sorgulamaya başladık, komşumuzun kimliğini sorgulamaya başladık. Komşumuz nedir diye sorgulamaya başladık. Yaşam tarzını sorgulamaya başladık. Bunu yapan siyaset kurumu. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Oturmamız lazım, konuşmamız lazım. Hanginiz anne ve babanızı seçme özgürlüğüne sahipsiniz? Hiçbiriniz. O zaman benim kimliğim niye siyasete konu oluyor? Benim elimde olmayan bir şey niye siyasete konu oluyor? Düşünmek zorundayız. Bu güzel ülkeyi büyütmek zorundayız. Zenginliğimiz var, düşündüğünüzden daha zengin bir ülke Türkiye. Ama gelir adaletle dağıtılmıyor. Birisinin 3 çocuğu, 2 çocuğu, 1 çocuğu açken, işsizken, birisi 5 maaş, 6 maaş, 7 maaş alıyorsa orada adalet yoktur, sorgulamamız lazım. Ve en çok sorgulaması gerekende Konya’dır, Mevlana’nın kentidir, buranın sorgulaması lazım.

Mevlana’nın da adalet üzerine güzel bir sözü var. Ağaçlara su vermek adalet, dikene su vermek ise zulümdür der. Ağaca su veriyorsan, o adalettir. Dikene su veriyorsan, oda zulümdür diyor. Doğru mu? Doğru. Kaçımız farkındayız, kaçımız biliyoruz? Kaçımız siyasetin dışında şöyle bir oturup, bir düşünelim, bu memleket niye bu halde diye sormuyoruz?

“Mücadele bireysel bir mücadele değildir”

Gelelim bize, bizim kabahatimiz var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak söylüyorum, bizim kabahatimiz var, kusurumuz var. Gelip sizin sofranıza oturmadık, çayınızı, kahvenizi içmedik. Derdiniz nedir diye sormadık. Ankara’da oturduk, güzel laflar ettik, niye bize oy vermiyorsunuz diye birde size kızdık. Yok artık öyle şey. Geliyorum, oturuyorum, konuşuyorum, dertlerinizi dinliyorum, gerekirse günün 24 saati çalışıyorum, sizin için, bu ülke için, hak için, hukuk için, adalet için mücadele ediyorum. Mücadele bireysel bir mücadele değildir, mücadele bir kişinin mücadelesi değildir. Mücadele hem bu günümüz, hem geleceğimiz içindir. Biz evlatlarımıza güzel bir Türkiye bırakmak zorundayız. Üretiyorsunuz gayet güzel, zarar ediyorsunuz. Çiftçi zarar ederse, ekemez arkadaşlar. 2 Trakya büyüklüğünde alan Türkiye’de ekilmiyor, dışardan geliyor mal. Siz hiç şunu düşünür müydünüz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Tarım Bakanı, Fransa’da, Fransa tarımına yaptığı katkılar dolayısıyla madalya alsın. Evet düşünür müydünüz? Oldu. Türkiye’de tarım bakanı, Fransa tarımına verdiği katkı dolayısıyla madalya aldı. Niye almasın ki? Her şeyi Fransa’dan alıyorsun, niye olmasın. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Buradan Türkiye’yi çıkarmamız lazım. Bizim üretmemiz lazım. Bizim büyümemiz lazım. Gübreye zam, evet zam. İlaca zam, evet zam. Fideye zam, evet zam. Tohuma zam, evet zam. Elektriğe zam, evet zam. Bunları en iyi siz biliyorsunuz zaten. Geçen yıl 4 milyona yakın garibanında evinde elektrik kesildi. Ama bu kardeşiniz şunu yaptı, 4 milyonun sesi duyulmuyordu, çünkü 4 milyon gariban aileydi. Elektrik parasını ödeyecek paraları bile yoktu. Bende ödemedim. Geldiler elektriğimi kestiler. Ne oldu? Bütün dünyada haber oldu. Kimin sesi, 4 milyonun sesi. 4 milyonun sesini nasıl dillendireceksiniz, nasıl anlatacaksınız? Benim çıkıp da, efendim bunun elektriği kesildi demem yetmiyor arkadaşlar. Senin de elektriğin kesiliyor ve sende 1 hafta onlar gibi yaşıyorsan, ben anlarım ki sen onların sözcülüğünü yapabilirsin. Onların derdini daha rahat dile getirebilirsin, biz bunu yaptık. Dünyanın zammı yapılıyor. Diyeceksiniz ki, ey Kılıçdaroğlu sen ne yapacaksın, söyleyeyim. Hiçbir çiftçi ektiği ürün dolayısıyla asla zarar etmeyecek. Nasıl olacak formülü? Formülü şöyle, ektiğiniz tarlanın sulumu, susuz mu, neyse, dönümüne ne ekiyorsanız maliyeti bellidir. İşçiliği bellidir, tohumu bellidir, gübresi bellidir, mazotu bellidir, varsa elektriği bellidir, ilacı varsa bellidir, bellidir, maliyeti bellidir. Kardeşim sen bu ürünü bir dönümde kaça ürettin, 100 liraya. Sana makul bir kar vereceğim, ne kadar, yüzde 15, 115 lira. 115 liranın üzerinde satıyorsan, kime satıyorsan sat, ihraç ediyorsan et. Ama 115’in altına düştüğü anda devlet olarak ben satın alacağım, benim çiftçi zarar etmeyecek diyeceğiz. Bu ne demektir, bu şu demektir, hiç kimsenin alın teri yerde kalmayacak demektir. Kimle tespiti yapacağız, çiftçilerin birlikleri var, ziraat odaları var, çiftçilerin kendileri var, ziraat mühendisleri var, onlar bilirler zaten. Yetiyor mu, yetmez. İki, bir şey daha lazım, tarımda ciddi bir planlama yapmanız lazım. Kimin neyi ekeceği, havza bazlı planlama yapmanız lazım. Konya ovasına şu ekilecek, Harran’a şu ekilecek, diğer ovalara, Gediz Ovası’na şu ekilecek, neyse. Herkes ne ekeceğini bilecek, bir yıl sonra en az yüzde 15 karla, 15 diyorum 20’de olabilir, 25’te olabilir, bilmiyorum, karla bunu kaça satacağını bilecek. Dolayısıyla herkes ekecek, Türkiye’nin ihtiyacı karşılanacak. Ama hiç kimse zarar etmeyecek. Ve biz ithalatçı bir ülke değil, ihracatçı bir ülke olacağız. Fazla ürettiysek ihraç edeceğiz. Alıcı bulamazsak, Afrika’ya göndeririz, bir sürü aç gezen insanlar var, Müslüman ülkeler var, orada dünya kadar aç var, insan var. Sen maske göndereceğine buğday gönder, maske göndereceğine et gönder, insanların karnı doyar. Bunların hepsini yapabiliriz. Türkiye zengin bir ülkedir.

“O tesisin tamamını çiftçilerin kurduğu kooperatife vereceğiz”

Girdiler, elektrik, Şanlıurfa’ya gittim, orada da konuştum. Ve söyledim Şanlıurfalılara, Şanlıurfa’nın Büyükşehir Belediye Başkanlığını bize verin, 2 yıl içinde Şanlıurfa’daki bütün çiftçilere elektriği bedava vereceğiz dedik. Buna önce itiraz ettiler. Vay sen gitmişsin, işte 2 yıl süreyle ver, efendim elektriği bedava vereceksin, evet vereceğim. Ben maliyeciyim arkadaşlar. Geliri gideri bilen, bütçeyi bilen, hesabı bilen, ayrıca eski hesap uzmanıyım, yıllarımı verdim ben bu işe. Burada da olacak. Göreceksiniz, burada da olacak. Çiftçi sadece elektriği ücretsiz kullanmayacak, ayrıca sattığı elektrikten elde ettiği bir karda olacak. Nasıl olacak onu da anlatacağım. Var ya şimdi vermişler beşli çetelerden birisine elektrik üretiyor güneş enerjisinden, onu alacağız oradan, üretsinler, parasını verip alacağız. O tesisin tamamını çiftçilerin kurduğu kooperatife vereceğiz. Ziraat odaları da, borsalarda, ticaret odası da o kooperatifin üyesi olacak. Elektriği üreteceğiz, çiftçi ücretsiz kullanacak. Artacak tabi, elektrik fazla, artacak. Enterkonnekte sistemde satacaksınız elektriği, oradan da ayrıca gelir elde edeceksiniz. Yani beşli çeteden birisine vereceğiniz karı, çiftçiye vereceğiz. Üreten çiftçi kardeşim, alın teri döken çiftçi. Hem elektriği ücretsiz kullanacaksınız, aynı zamanda oradan elde ettiğiniz karınız olacak ve geliriniz olacak. Kooperatif olacak bunun adı. Merak ediyorum buna da itiraz edecekler mi? Bana dediler ya yapabiliyor musun diye. Şimdi bir belediyemiz yapıyor, yakında gidip açılışını yapacağım onun. Bir küçük belediye yapıyor, gideceğim açılışını yapacağım. Kendisini de arzu ediyorsa davet edeceğim, gel göre bakalım nasıl oluyormuş bu işler. Çiftçiye ne kadar destek verirseniz, o kadar iyidir arkadaşlar. Çünkü tarım stratejik sektördür. Eviniz olmayabilir, buzdolabınız olmayabilir, çamaşır makineniz olmayabilir, elektrik süpürgeniz olmayabilir, mobilyanız olmayabilir ama günde en az 2 sefer karnınızı doyurmak zorundasınız. Kim karnımızı doyuracak, çiftçi karnımızı doyuracak, kim doyuracak ki. Bunu yapmak zorundayız. Bunu yapacağız, hiç endişe etmeyin. Belli bölgeler için belli ürünler ayrıca stratejiktir, Karadeniz için fındık, Rize için, Artvin için, çay stratejik üründür, bizde planlama olmadığı için çiftçi genelde şöyle bakıyor. Bakıyor bu sene soğan çok iyi, ertesi sene herkes soğan ekiyor ve hep beraber iflas ediyorlar. Patates çok iyi, herkes patates ekiyor, bir sene sonra herkes iflas ediyor. Ama planlama olsa, herkes ekecek, herkes kazanacak, hiç kimse zarar etmeyecek. Allah’ın izniyle bunu yapacağız, bundan emin olmanızı isterim, siz destek verdiğiniz sürece.

Efendim, aramızda muhtar arkadaşlar var, mavi tünel var burada yapmışlar, yıllardır su sorununu gidermek için. Bir türlü bitmiyor. Borular patlıyor, başka şeyler, kardeşim sen devletsin, vermişsin müteahhide, 2 sefer, 3 sefer boru patlamış, buraya su gelmiyorsa çekersin müteahhidi, elinden alırsın yetkiyi, verirsin cezayı, o işi yapacak adam getirirsin kardeşim. Yapmıyorlar bunu, niçin, bizim adamımız. İhaleyi verdik ona. İhaleyi verdik, oradan da malı götürüyoruz diyorlar. Bunların tamamını kapatacağız, göreceksiniz. Devlet adaletle yönetilecek, hiç kimse kimliği, inancı dolayısıyla, yaşam tarzı dolayısıyla ötekileştirilmeyecek. Bunun tamamını yapacağız değerli arkadaşlarım.

“Suriyelileri ben en geç 2 yıl içinde kendi ülkelerine, onların iradeleriyle göndereceğim”

Bir şey daha ifade edeyim, muhtarlarımız burada. Birde çok sık sorulan bir soru var, madem Konya’ya geldin, Suriyelileri ben en geç 2 yıl içinde kendi ülkelerine, onların iradeleriyle göndereceğim. 123 bin Suriyeli de burada var. Bana soruyorlar nasıl göndereceksin diye. 4 aşamalı, oturacağız, Suriye yönetimiyle karşılıklı büyükelçilikleri açacağız. Niye kavga edelim ki arkadaşlar? Emperyal güçlerin kayığına niye binelim? Suriye’de yaşayan çok sayıda bizim akraba var, burada, Ezo Gelin’i biz Suriye’ye gelin verdik arkadaşlar, çorbasını içiyoruz ama Ezo Gelin’in kim olduğunu bilmiyoruz. Bizim gelinimiz Ezo Gelin, Suriye’ye gitti, hala evlilikler var. Dolayısıyla kavga etmenin bir mantığı yok ki, bizde kazanacağız, onlarda kazanacak. Oturacağız, büyükelçilikleri açacağız, protokolümüzü yapacağız, buradan gidecek Suriyelilerin can ve mal güvenliğinin garantisini alacağız. Birleşmiş Milletler’i gerekirse devreye koyacağız. Sonra yeter mi? Hayır. Suriyelilerin, buradan giden Suriyelilerin evini, yolunu, kreşini, hastanesini, hepsini yapacağız. Hangi fonlarla, Avrupa Birliği’nin fonlarıyla. Kim yapacak? Bizim müteahhitler yapacak. Yolu, köprüsü, okulu, adama bedava ev veriyorsun, niye gitmesin ki. Efendim gitmezler diyorlar, niye gitmesin. Bedava ev veriyorsun, kreşi var, hastanesi var, yeter mi, yine yetmez. Bizim Antepli iş insanlarının o bölgede çok sayıda fabrikaları vardı. Git kardeşim fabrikaların tamamını yeniden aç diyeceğiz, sana da teşvik vereceğiz, burada asgari ücretin yarısına çalışacağına, perişanlık içinde kalacağına, evi var, yolu var, okulu var, kreşi var, işi var, burada niye kalsın? Hayat garantisi de var, bunları sağlayacağız. Bunları Avrupa Birliği’ne de anlattım. Yapmazsanız sizin de başınız belaya girer, bizimde başımız belaya girer. Bunu söylediğim zaman, zaman zaman bana kızıyorlar, siz ırkçılık mı yapıyorsunuz diye, hayır efendim. Allah’ın yarattığı her kula benim saygım vardır. Kimliği ne olursa olsun, ırkçılık yapmıyoruz ama herkes kendi ülkesinde otursun. Kendi ülkesinde rahat eder. Babası orada, dedesi orada, evladı orada. Onların geliri yükselir, hayat tarzları yükselir, Türkiye’ye turist olarak gelirler, gezerler, kaldıkları yerlere giderler, arkadaşları varsa arkadaşlıklarıyla, onları sürdürürler. Ama güzellik, herkes kendi ülkesi, herkes kendi kültürünü yaşasın, biz bunu yapacağız. Bu konuda da bütün arkadaşlarımın bilmesini isterim.

“Biz muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak görürüz”

Aramızda muhtarlar var, birkaç lafta muhtarlar için söyleyeyim, birkaç sözüm olsun, ondan sonra oturacağım, sizin sorularınız olacak, onlara cevap vereceğim eğer sorularınız varsa. Şimdi bu topraklarda yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan seçim. Milletvekili seçiminden önce, diğer seçimlerden önce bir muhtarlık seçimi var. O nedenle biz muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak görürüz. Bu topraklarda yapılan ilk seçim Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan muhtarlık seçimidir. Nedir eksiğiniz, sorunlarınız nedir, bir sürü sorununuz var ama eksiklikleri söyleyeyim. Bir, bakın 82 kanunda ve 354 maddede muhtar adı geçer. Hiçbir muhtar bunları bilmez, bende bilmem. Ama biz muhtarlık sorununu nasıl çözeceğiz diye oturup araştırma yapınca 82 kanununa mecburen baktık. 354 maddeye de mecburen baktık. Ve bir muhtarlık temel kanunu hazırladık. Bunu meclise sunduk ama AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin oylarıyla reddedildi, olabilir. Biz onlara şu teklifi de yaptık. Muhtarlık sorununu çözmek için hani biz muhalefetiz diye bizim teklifi reddedebilirsiniz, siz getirin, biz size destek verelim, önemli olan sorunu çözmek değil mi? Yani inatlaşmanın bir mantığı yok ki. Olmadı, Allah’ın izniyle onu çıkaracağız. İki, muhtarlığın bir bütçesinin olması lazım. Bütçesiz muhtarlık olmaz. Diyeceksiniz ki, nereden bulacağız bütçe var mı, para, şu, var efendim var. Parada var. Burayı düşünün, Meram’ı düşünün. Meram’da kaç tane muhtar var, bilmiyorum. Ama orada oturanların tamamı belediye başkanını seçiyor. Orada oturanların tamamı muhtarı da seçiyor. Orada oturanların tamamı emlak vergisi ödüyor. Emlak vergisinin yüzde 1’i muhtarlık bütçesi olarak ayrılsa ne olur? Belediye kullanıyor değil mi? Muhtarda kullansın. Bunu niçin söylüyorum değerli arkadaşlarım, şunun için söylüyorum. Neden ihtiyaç var? Bir vatandaş en rahat muhtara ulaşabiliyor. Belediye başkanına ulaşamaz, milletvekiline ulaşamaz, başbakandı, cumhurbaşkanıydı, bunlara ulaşamaz. Genel müdürdür, müsteşardır, bunlara ulaşamaz. En rahat, sıkıştığı an kapısını çalar, muhtara gider. Muhtarın diyelim ki bir mahallede kim fakirdir, bir mahallede kim zengindir, bir mahallede o akşam hangi evde tencere kaynamıyor, mahallenin muhtarıyla, mahallenin bakkalı bilir bunu arkadaşlar. Dolayısıyla bütçesinin ayrılması, yeri geldiğinde sosyal yardımlarında muhtarlar aracılığıyla yapılması lazım. Sosyal yardımları siz muhtarlar aracılığıyla değil de, bizim partililere yardım yapalım derseniz, orada da büyük bir adaletsizlik yapmış olursunuz. İnsan fakirse, fakirlik ayıp bir şey değildir. Devletin kusurudur, devleti yönetenlerin kusurudur vatandaşın fakir kalması. İş verdinizde fakir mi kaldı? Hayır. İşi gücü yoksa, fakirlik bir kader değildir, onun değişmesi lazım. Dolayısıyla sosyal yardımlarında muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Sosyal yardımları muhtarlar aracılığıyla dağıtırsanız, hak yerini bulur. Çünkü muhtar kimin fakir olduğunu bilir, ona gider, onun arzu ettiği yardımı yapar. Bir başka önemli konu, muhtarlar belediye meclisi toplantılarına katılmazlar. Katılamazsınız yani. Sizin mahallenizle ilgili bir karar alır, sizin haberiniz bile olmaz. Vatandaş gelir, size şikayet eder, bu nedir diye, siz dersiniz ben muhtarım ama belediye meclisinin kararı, ben bunu bilmiyorum. Bir mahalleyle ilgili karar alınıyorsa, o mahalleyle ilgili karar alınma sürecinde muhtar belediye meclisinin o toplantısına katılmalı, söz ve karar sahibi olmalı. Yani orada söz sahibi olacak, mahalleyle ilgili alınan karar doğru mudur, yanlış mıdır en azından onu ifade edecek. Köy tüzel kişilikleri yeniden ihya edilmesi lazım, köy tüzel kişiliğine ait olan malvarlıklarının köy tüzel kişiliğine iade edilmesi lazım. Muhtarlık bir kamu kuruluşu sayılmıyor. Belediye kamu kuruluşu, meclis kamu kuruluşu, bakanlıklar kamu kuruluşu, cumhurbaşkanlığı kamu kuruluşu. Bakın bunların çoğu seçimle ama muhtarlık kamu kuruluşu sayılmıyor. Muhtarlığında kamu kuruluşu olarak sayılması lazım. Diyeceksiniz ki sayılsa ne olur, sayılmasa ne olur? Sayılırsa, belediyelerle işbirliği yaparsınız, sayılamazsa, belediyelerle kanunen işbirliği yapamazsınız. Belediye gelir, bir proje dolayısıyla muhtarla işbirliği yapamaz. Çünkü kamu kuruluşu sayılmıyorsunuz, sayılması lazım.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Muhtarlar Birliği’nin olması lazım. Türkiye Belediyeler Birliği var, Türkiye Muhtarlar Birliği yok. Çok parçalı bir yapınız var, değişik siyasi görüşlere göre oluşturulmuş muhtarlar dernekleri var ama bunların bir Türkiye Muhtarlar Birliği şemsiyesi altında olması lazım. Nasıl Türkiye Belediyeler Birliği varsa, Türkiye muhtarlar birliğinin de olması lazım.

Şimdi özetle, izin verirseniz burada bitireyim. Biraz oturacağım yerime, soru soracaksınız. Bir, aklınıza hangi soru geliyorsa, bir sefer rahatlıkla sorun. Efendim, Genel Başkana bu soru sorulur mu? Sorun arkadaş, niye sormuyorsunuz? Genel Başkana bu soruyu sorarsak, Genel Başkan üzülür mü? Asla üzülmem. Ama bir şeyden emin olmanızı isterim. Soracağınız her soruya büyük bir samimiyetle cevap vereceğim. Öyle topu yuvarlama falan olmayacak. Açık ve net cevap vereceğim.